4 Ekim 2007 Perşembe
Uyanıyorum ertesi sabah, yine bir eylül sabahı, gözlerimi açıyorum.. Ve....Sarı hüznüm yanıbaşımda.. Hani insan güzel bir uykudan uyanırda sonra gördüklerinin rüya olduğunu düşünür ya.. İçim eziliyor, korkarak elimi uzatıyorum başak denizine. Elim ürkek dokunuyor, kalbim parmaklarımın ucunda atıyor ve elime bulaşıyor saçlarının sarı hüzün rengi... Öyle uysal, öyle sessiz, öyle güzel uyuyor ki.. Sonra hafifçe kıpırdıyor, ılık bir rüzgarda oynaşır gibi başak tarlası dalgalanıyor, yüzünü dönüyor bana.. Şimdi belli belirsiz nefesini yüzümde hissediyorum.. Öylesine sessiz,dingin bir an ki nefes almaya çekiniyorum bir an... İnsanın sevdiğini uykudayken en duru haliyle seyretmesi ne güzel... Hayranlıkla seyrediyorum aşık olduğum kadını, yüzünün her yanına ayrı ayrı bakıyorum. Bir kuyumcu çırağının, ustasının elması işlemesine bakar gibi bakıyorum... Hiçbir ayrıntısını kaçırmadan, gözlerimle dokunuyorum duru tenine... Parmaklarımla görüyorum aydınlık ışıltısını.. Perdesi kapalı muhteşem bir sahne karşımda... Sarı kadife perdeleri sıkı sıkıya kapalı... Aralamaya çalıştıkça elimi yüreğimi yakan.. Bir nefeslik görebileceğim kadar açtığımda, neşesini, derinliğini, sevdasını gördüğüm.. Düşünüyorum da... Ne zor oldu hüzün denizinin sonsuz derinliklerinde kalbini bulmak. İlk günden beri hep çözmeye çalıştığım. Neler düşündüğünü, neler istediğini anlamaya çalıştığım. Bu bir merak,bilinmeze duyulan özlem değil.. Sadece aşk tepeden tırnağa aşk...Ben bunları düşünürken, saçının kokusu damarlarımdayken, iki yeşil zümrüt alıyor gözlerimi. Kadınım uyanıyor.. Gözlerinden gözlerimi ayırabildiğimde ilk gördüğüm dudaklarının kenarındaki tebessüm oluyor... Keyifli hınzır bir gülümseme बना ॥! ! diye dinlenmiş, tembel bir ses tonuyla sarılıyor bana॥ Sevimli, sade, sıcak.. Sanki tekrar uyumak ister gibi.. Başak tarlası gögsümü ısıtıyor şimdi। O an ne kadar mutlu olduğumu düşünüyorum... O an ne kadar şanslı olduğumu düşünüyorum... Yeryüzündeki tüm sevdaların içimde biriktiğini düşünüyorum... Sevipte sevdiğine sarılamayanların hasretiyle... daha güçlü daha sıkı sarıyorum onu..Hani bazen canımız hiçbirşey yapmak istemez ya... Hiçbirşey... Dünyevi hiçbirşey yapmak istemiyor canım। Sevdiğim kadın kollarımda öylece kalsın yeter. İlk itiraz midemden geliyor, gurul gurul beni uyarıyor. Kalkıyoruz, esneye esneye beraber hazırlıyoruz kahvaltıyı. Herşeyi beraber yapmak istediğimi düşünüyorum. Kayıtsız şartsız bir teslimiyet bu.. Hani bir reklamda diyor ya..."aşk bile bile tutsaklıktır" diye.. Sebep ne olursa olsun yanından ayrılmak istemiyorum. Hani utanmasam... Tuvalete gitse kapıda beklemek geliyor içimden.. Kahvaltıda içtiğim çay, yediğim peynir.. İyide bunlar benim yıllardır bildiğim tadlar değil mi ? Neden onunla birlikteyken herşey beni şaşırtıyor ? Sanki daha önce tadını almamışım gibi herşeyde görmediğim bir güzellik, tatmadığım bir tat var... Giydiğim terlikler daha rahat. Tişörtümün etiketi enseme batmıyor. Saçma ama onunla birlikteyken boyumun uzadığını bile düşündüğüm oluyor... Hani, mutluluktan havalarda gezmek dedikleri de bu olsa gerek...Sinemaya mı ? Neden olmasın... Peki hangi film var ? Haklısın... Ne önemi var ki.. Ama yinede, dilerim korku filmi değildir. Yok yok bu tür filmler beni korkutmaz ama keyifte alamam. Gereksiz bir gerilim, rahatsız edici bir elektriklenme diye düşünürüm korku filmi seyrederken. Yan yana iki koltukta, el ele, gönül gönüle.. Tanrım ne çok özlemim varmış onunla gerçekleştirmek istediğim. Film güzel... Hoşça vakit geçirilen, insanın yüzünden tebessümü eksik etmeyen bir komedi filmi. Işıklar yanıp ayağa kalktığımızda ilk hissettiğim sağ elimin uyuştuğu oluyor.. Çünkü film boyunca elini bırakmamışım... Aslında ne kadar önemli.. Birbirini seven iki insanın el ele tutuşması, ellerin birbirine kenetlenmesi.. Düşünüyorum da, dünyadaki hangi imza, hangi anlaşma, elin sevdiğinin elindeyken hissettiğinden daha güçlü bağlayabilirki iki insanı birbirine.. Yeryüzünde daha değerli, daha güzel, neye dokunmak bu kadar mutlu edebilir bir insanı.. Ne..? İnanmıyorum bu kez o acıktığını söylüyor.. Pekala ben mi ?.. Tabiki açım... Hoş bir kafeteryaya oturuyoruz.. Şirin kırmızı pitikareli masa örtüleri var.. Sandalyeleri eski tip ahşap.. Hani şu açıkhava sinemalarında kullanılanlardan... Yemeklerimizi beklerken filmi konuşuyoruz. Hatırladığımız sahnelere bir kez daha gülüyoruz. Sonra bir durgunluk.. Ardından muzipçe bir gülümseme güzel yüzünde.. Aynı anda masanın altında masa örtüsünde bir hareketlenme... Ayakkabısını çıkarmış... Ayaklarından biri bacağımın üstünde... Ve gülümsemesi daha bir yayılıyor suratına.. Şimdi iki ayağı birden kucağımda... Ben "akşama intikamım acı olacak" diye fısıldayarak söylendikçe, o dahada keyifleniyor... Kahkahalarla yiyoruz yemeğimizi... İlüstrayonlar: flossy particlesEvden içeriye adımımızı atar atmaz, unutmadığını belli edercesine, ayakkabılarını fırlatır fırlatmaz ayağından, kaçıyor evin en uç köşesine... Bir koşturmaca, yıkılan sehpa, kayan halı, yakalıyorum onu ince, narin belinden॥ Beraber yuvarlanıyoruz halının üzerine॥ Çığlıklar, kahkahalar birbirine karışıyor॥ Sonra bir sessizlik॥ Uzun uzun öpüyorum onu॥ Koklaya koklaya, bir hayal, bir serap, olmadığını kanıtlarcasına॥ Sevgiyle,gururla, özlemle, doya doya seviyorum .... हबेर.गें.tr
